20 Ağustos 2016 Cumartesi

KOZAK YAYLASI VE AŞIKLAR ŞELALESİ-AYVALIK (2)

Ayvalık ta son günümüz....Hava yine rüzgarlı... Bari çevreyi gezelim dedik ve yine düştük yollara....

Kozak yaylasına Ayvalık Bergama Yolu üzerinden gitmemiz gerekirken Dikili yolu üzerinden gitmeye kalkınca yolumuzu bayağı bir uzattık ve tesadüfen Aşıklar Şelalesini bulduk.

Ayvalıktan Dikiliye doğru giderken Nebiler Köyü tabelesının hemen yanında Aşıklar Şelelesi yazısını farkedince  hiç düşünmeden  o tarafa döndük ve yaklaşık 7 km sonra Aşıklar Şelalesinin girişine geldik. Şelalelye giriş 10 TL. Neyseki otopark vardı. 


Aşıklar Şelalesi'nin girişi


Şelalenin hemen girişinde sevimli bir restaurant var. Şelaleye restaurantın yan tarafında bulunan merdivenlerden inmek gerekiyor. Merdivenlerde 77 basamak var ve basamak yükseklikleri hem eşit değil hem de normalden çok yüksek. ( Aysun'un iyimser yorumu : "Herhalde bu basamakları çok uzun boylu biri yaptı." ) Merdivenler dik olduğu için yağmurlu havalarda kaygan olabilir. Merdivenlerden inince Aşıklar Şelalesi tüm ihtişamı ile karşımıza geldi. 


Aşıklar Şelalesi






Şelale sularının döküldüğü yerde gölet oluşmuş

Şelale sularının aktığı yerde bir göl oluşmuş. Sıcak hava da suyun serinliği muhteşem. Suyun içinde de olmak üzere etrafta piknik masaları ve sadece közde kahve pişirilen derme çatma bir yer var. 


Bana bir de kitap verin, burada ömür boyu kalabilirim....

Bu arada közde kahve nefis. Hemen bir sade kahve içtik tabi. Kahve ocağında iki kardeş çalışıyor. Ağabey közde kahveyi pişiriyor kardeşi de servis yapıyor. Çocuğa teşekkür ettik ve "ne güzel burada böyle bir yer var" dedik yazık çocuk çok dertliymiş  "abla bunu beğenmiyorlar niye cola yok diyorlar" diye ayaküstü bir dert yandı ki sormayın. Eeee hizmet sektörü böyledir kimseyi mutlu edemezsin.

Közde Kahve 
O muhteşem lezzetin piştiği an 
Veeee közde kahve....
Şelalenin hoş bir öyküsü var. Bir rivayete göre peri padişahı'nın kızı Sümeyra ile etraftaki köylerden birinde yaşayan Yörük Ali birbirlerine aşık olurlar. Peri padişahı kızını bir ölümlüye vermek istemediği için iki aşık çaresiz kalır. Nebiler vadisindeki çınarın altında her gün buluşurlar, hasret giderirler ve saatlerce birbirine sarılarak ağlaşırlarmış. Bunu öğrenen peri padişahı askerleri ile birlikte aşıkların peşine düşer. Aslında amacı Yörük Aliyi öldürmektir. Onları yakalamak üzereyken çınar yarılır ve aşıkları içine alır. Bu mucize karşısında peri padişahı insafa gelir. Aşıklar aşklarının sonsuza kadar sürmesi için Tanrıya dua ederler ve Tanrı da onları kayalıklardan akan bir şelaleye çevirir. Böylece aşkları sonsuza kadar sürer. Kızını sonsuza kadar kaybeden peri padişahı şelalenin yukarısındaki mağaraya çekilir ve gözyaşı döker. Ağlama seslerini duyan çevre sakinleri mağaraya "Ağlayan Mağara" adını verirler.

Ne güzel değil mi insanın içini ısıtan bir aşk öyküsü... Keşke günümüz aşkları da böyle sonsuza kadar sürebilse...

Bu arada şelalenin girişinde eşinizden sonra göreceğiniz en güzel şey tabelası insanı ister istemez gülümsetiyor. 




Biz ağlayan mağaraya gitmedik çünkü aklımızda Kozak yaylasını bulmak vardı. 

Dedim ya kulağımızı tersten gösterip yolu bir hayli uzattığımız için yine Dikili ve Bergama üzerinden devam ettik ve sonunda Kozak Yaylasını bulduk.

Yaşam Vadisi adında çok güzel bir tesis var. Etrafta tavuklar, tavşanlar, köpekler...Biz şehirlilerin hayran olacağı bir doğallık...

Orada çalışan küçük bir kız  çocuğu hemen masamıza bir örtü yaydı. Peynirli gözleme ve çaydan oluşan siparişimizi getirdi.  Gözleme de epeydir özlediğimiz bir tat o nedenle güzelce yedik.


Meğer karpuz kabuğunu çok severlermiş...

Çok sevimliler


Yaşam vadisinin en gürültücü üyesi

Biraz tavşanları sevdik ve tekrar yola koyulduk. Ayvalığa yaklaşınca bir tesis daha gördük ki bize asıl tavsiye edilen yer burasıymış. "Burada ne var bir bakalım" dedik. Etrafta hem masalar var hem de yerden bir basamakla çıkılan ve yer minderleri ve yer masası olan bölümler yapmışlar. Etrafta çiçekler, üzüm asmaları, asmalarda üzümler.... İnsan burada hiç yaşlanmaz diye düşündük....


Üzümleri asmada görmek ne büyük bir keyif...



Bu arada etraf fıstık çam ağaçları ile dolu. Meğer İzmir Bergama ( Kozak ) yöresinde yoğun olarak bulunurmuş. Fıstık çamından 80-100 yaşına kadar fıstık alınabiliyormuş.

Kozak yaylasında fıstık çamları 

Burada da biraz dinlendik, bol miktarda çay içtik ve otelimize geri dönmek için tekrar yola çıktık. 

Daha fazla fotoğraf için beni instagramdan takip edebilirsniz...













15 Ağustos 2016 Pazartesi

AYVALIK BUTİK SIZMA HAN

Dedim ya bazı yerler özel yazıları hakeder. Ayvalıkta kaldığımız otel de özel yazıyı hakeden yerlerden biri.

Butik Sızma Han eski bir zeytinyağı fabrikasından otele çevrilmiş. Bina 1908 yılında Osmanlı döneminde zeytinyağı fabrikası olarak hizmete açılmış ve 2008 yılında yani tam 100 yıl sonra Turizm Bakanlığı denetiminde restore edilerek otel olarak hizmete sunulmuş. Otelin bulunduğu sokak tamamen tarihi dokuya sahip ve  eski taş binalardan oluşmuş.

Ayvalık Butik Sızma Han ve size kendinizi evinizde hissettiren dünyalar tatlısı Şeyda Hanım

Odalar beyaz iş perdeleri ile çok sevimli. Otelin restaurtantı deniz üzerindeki iskelede, kahvaltı ederken ya da yemek yerken üç tarafınız deniz...

Sabah kahvaltısı serpme kahvaltı olarak geliyor. Kahvaltı da 3 çeşit peynir, zeytin ( tabi ki Ayvalık yöresinden) börek, domates , salatalık, şokella, bal, kaymak, üç çeşit reçel, tereyağ simit ve istediğiniz şekilde yumurta (omlet veya katı ya da rafadan). Tabi ki sınırsız çay, kahve,meyve suyu...Benim gibi üç öğün kahvaltı ile beslenebilen biri için muhteşem bir kahvaltı....

Ayvalık Butik Sızma Han'ın deniz üzerindeki iskelesinde kahvaltı 

Tabi ki sonrasında sade kahvelerimizi de denizin üzerinde içtik...

























Akşam yemeklerini de otelde hem de denizin üzerindeki iskelede yiyebilirsiniz fakat otel müşterisi de olsanız özellikle önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor yoksa bizim gibi ilk gece yer bulamayıp hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Neyse ki kaldığımız süre içinde bir kez yemek yiyebildik.

Otel mutfağının zengin bir meze çeşitleri var. Peynirli patlıcan dolması, kabak çiçeği dolması ( maalesef bitmişti yiyemedim) ve sagopani denilen ve güveçte fırınlanan bir peynir var ki lezzetleri inanılmaz.

Otel mutfağı'nın zengin meze çeşitlerinden özellikle sagaponi adı verilen ve güveçte fırınlanan peyniri denemelisiniz
Otel güzeldi ama bence otele değer katan en önemli unsur otel çalışanları ve tabi ki başta otelin yöneticisi Şeyda Hanım.

Hani bazı insanlar vardır, gördüğünüz anda pozitif elektrik alırsınız ya Şeyda Hanım da öyle biri. Daha nerede ise otel'in kapısında  güler yüzü ile sizi karşılıyor ve aklınıza gelebilecek her şeyle ilgileniyor. Bir insan ancak bu kadar pozitif, bu kadar güler yüzlü olabilir ve işini bu kadar severek yapabilir. Kaldığımız süre içinde her şeyle canı gönülden ilgilendi.Onun pozitif olması diğer çalışanlara da yansımış. Herkes o kadar güler yüzlü, o kadar kibar ki anlatamam. İnsan kendini çok çok özel hissediyor. Biz kaldığımız süre içinde çok mutlu olduk. Buradan tüm çalışanlara ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Yolları açık olsun....

Bundan sonra Ayvalıktaki değişmez adresimiz...Butik Sızma Han....






MAKSAD' I MUHABBET VE GRUP TİRHANDİL

Ayvalıkta özel bir yazıyı hak eden bir yer de iki gece yemek yediğimiz ve çok eğlendiğimiz Maksad'ı Muhabbet...

Gittiğimiz cumartesi akşamı nerede yemek yesek diye düşünürken kulağımıza gelen buziki sesi ve Yunanca-Türkçe şarkıları izleyerek Maksad'ı Muhabbeti bulduk. Maksad'ı Muhabbet  eski gümrük meydanında bulunan ve 10-12 masası olan bir yer ...Biz gittiğimizde tüm masalar doluydu. Garson "maalesef hiç yerimiz yok" deyince istemeye istemeye geri döndük. Ama aklımız da Maksad'ı Muhabbet'in sıcak ortamında ve müziğinde kaldı... 

Hadi şansımızı bir de pazar gece deneyelim dedik veeee neyse ki yer bulduk.


Maksad'ı Muhabbet'in sahibi Nazif Bey, burayı henüz bir kaç ay önce devralmış. Nerede ise her şeyle kendisi ilgileniyor. Yemek olarak Ege meze çeşitleri var. Hepsi de çok lezzetli. Biz Girit ezmesi, haydari, isli uskumru, isli midye, patlıcan salatasını denedik. Hepsi de muhteşemdi. Bu arada mezeleri Cenk Bey yapıyor. Cenk Bey'in bir de "Ayvalık Aşkı " adında Ayvalık yemekleri tariflerinin olduğu bir yemek kitabı olduğunu öğrendik. Hayranım üretken insanlara...

Evet mezeler muhteşem, rakı zaten benim favorim, güleryüz sınırsız ama bence Maksad'ı Muhabbeti tamamlayan bir şey daha var o da GRUP TİRHANDİL...

Grup Tirhandil; "bir deniz, iki yaka, üç müzisyen her akşam 21.00 de Maksad'ı Muhabbete demirliyorlar, bildiklerinizi hep birlikte söylemek için"..( Bu arada tırnak içindeki bu cümleyi face book sayfalarından aldım. Umarım kopya çektiğim için beni affederler ama ne yapayım kendilerini öyle bir güzel ifade etmişler ki ben ne yazsam olmayacak şimdi. )

Grup Tirhandil; Buzuki de Can, Bateride Salih ve gitarda Hasanaki çıkmışlar yola ve Maksad'ı Muhabbette demirlemişler..Söyledikleri Yunanca ve Türkçe pop şarkılar sizi alıp götürüyor. Güzel bir adetleri var. Her bir masaya şarkı hediye ediyorlar...Çok geniş bir repertuarları var...Kısaca güzel müzik yapıyorlar. 

Maksad'ı Muhabbetin sahibi Nazif Bey, arkadaşı Mehmet Bey ve Grup Tirhandil. Hepsi Maksad'ı Muhabbette öyle yerli yerinde ki.... Güler yüzleri, neşeleri, kibarlıkları, samimiyetleri ile bizde güzel anılar bıraktılar...

Ayvalığa yolunuz düşerse mutlaka  Maksad'ı Muhabbete uğrayın ve Cenk Bey'in muhteşem mezelerini tadın, Nazif Bey ve Mehmet Bey ile sohbet edin ve Grup Tirhandil'in müziğe gönül vermiş üç müzisyen'inin muhteşem müzikleri ile unutulmaz bir gece yaşayın derim ben....

Ah az daha unutuyordum.Merak edenler için: Dayanıklı ve zarif bir tekne olan Tirhandil  Yunanca da üçe bir anlamına gelen Trikakena kelimesinden türetilen Trikandini nin zaman içinde değişmesiyle ortaya çıkmış. Trihandillerin en büyük özelliği eninin boyunun üçte biri olmasıymış. Alçak, kavisli ve zarif bir yapısı olan tekne yelken ve kürekle yürütülüyormuş. 













AYVALIK...BALIK VAR YERSEN, DENİZ VAR YÜZERSEN (1)

Uzun süredir araba ile şehirlerarası yolculuk yapmamıştım. Oysa ne çok severim araba yolculuklarını....Bir yerlere yetişmeye çalışmadan basıp gitmek, istediğin yerde durmak... Çay, kahve içmek, sonra yine gitmek, gitmek...Ama ne yazık ki zaman darlığı, vakitten kazanalım falan derken bir de üzerine iş seyahatleri eklenince ömrümüz uçaklarda geçer oldu. Uçak yolculuğunu da severim ama dedim ya araba ile yolculuk etmek ayrı bir zevk. Yollarda giderken şarkı söylemek, bulutlara bakarak benzetmeler yapmak..... Unutmuştum, hatırladım.

Arkadaşım Aysunla son anda karar verdik, booking.com dan gözümüze güzel görünen bir butik otelden yer ayırttık ve günlerden bir cumartesi yola çıktık. Aysun nedense manuel araba kullanmayı sever. Ben de otomatik araba kullanabilirim dolayısı ile tüm yolculuk boyunca Aysun araba kullandı ben ben co-pilotluk yaptım. Bilmediğimiz yollarda yandex den yolu takip etmediğim için bir iki kere azar bile işittim "ne biçim co-pilotsun sen" diye....

Yollarda kahve, çay molası vere vere Ayvalığa geldik, otelimizi bulduk ve yerleştik. Veee attık kendimizi Ayvalık sokaklarına....

Ayvalık denilince insanın aklına ayva geliyor oysa Ayvalık zeytinleri ve zeytin sanayi ile geçimini sağlayan sevimli ve muhteşem bir yer. Peki bu Ayvalık adı nereden geliyor? 

Bu konu ile ilgili bir sürü sav var. Bunlardan bir tanesi Ayvalık adının yabani ayva ağacından geldiği. Ayvanın MÖ 650 yıllarında Yunanistanda yetiştirilmeye başlandığı düşünülürse akla yakın geliyor bu sav. Rumlar buradaki yerleşime Kdonia adını vermişler, 19 yy sonlarına doğru Rumlar tarafından da Aivaly ya da Asivali  şeklinde kullanılmış ve en sonunda Rumlarla Türkler adada birlikte yaşamaya başladıktan sonra ada'nın adının Kdonia/Aivaly/Ayvalık şeklinde değişime uğradığı düşünülmektedir. Bunun dışında Ayvalık adı ile ilgili olarak bir çok farklı bilgi var. Ben bana en mantıklı gelenini yazdım burada.

Ayvalık Balıkesir'in Ege bölgesi tarafında kalan bir ilçesi. Otelden çıktık ve başladık yürümeye.. İkimizde bilmediğimiz yerlerde kaybolmayı severiz...Daldık bir yerlerden ara sokaklara... (Yanlışlıkla çingene mahallesine girmişiz ama olsun) Ayvalık daracık sokakları, tarihi taş evleri ile hemen sizi içine alıveriyor. Gezmeye başladıktan yarım saat sonra "acaba ilerde buraya yerleşirmiyim" diye düşünmeye başladım.



Ayvalığın sevimli sokakları



Ayvalığın sevimli evleri



Mübadele yıllarından kalmış bir taş ev. Ev in üzerindeki tabelada yapım yılı 1899 olarak yazıyor.
Ayvalıktaki evlerin bir çoğu dünyada tek örnek olan mübadele sırasında burada yaşayan Rum vatandaşlarımızın evi. Ne yazık ki insanlar yerlerinden, yurtlarından koparılıp değişime zorlanmış. Tabi aynı şey Yunanistanda yaşayan ve mübadeleden nasibini alan Türkler için de geçerli...Neyse olayları olduğu zaman ki şartları ile değerlendirmek gerektiği için biz de öyle gerekmiş diyelim ve konuyu kapatalım. Taş evlerin üzerinde hep yapım yılları yazıyor ve çoğu 1800-1890 lı yıllara ait.

Ayvalık sokaklarında gezerken Pino adinda harika bir kafe keşfettik ve hemen bir kahve molası verdik.

Cafe Pino/İnsan burada kahve molası vermez mi ?Bu arada Pino'nun bulunduğu binanın yapım yılı 1881 


Ayvalık adaları  22 adadan oluşluyor fakat bunlardan sadece Cunda ( Alibey ) Adası yerleşime açık. Diğer adalar milli park ilan edilmiş ve yerleşim yasak. ( İsabet olmuş)

Cunda adası 1995 yılında yapılan bir köprü ile Ayvalığa bağlanmış. Bu nedenle adaya karayolu ile gidebiliyorsunuz. Ayrıca bu köprü Türkiye'nin ilk boğaz köprüsü olma özelliğini taşıyor.

Veeeee Türkiye'nin ilk Boğaz Küprüsü 



Biz pazar günü gittik Cunda adasına. Doğal olarak kalabalıktı ama bünyelerimiz  İstanbulda kalabalık ile yaşamaya alışkın olduğu için hiç sorun etmedik. Arabayı merkez otoparkına parkettik ve daha önce sıkı bir şekilde dersimizi çalıştığımız için Ayvalık Rahmi Koç Müzesi/ Taksiyarhis Kilisesine gitmek üzere otopark'ın  karşısındaki sokağa daldık.


Cunda'nın sevimli sokakları




Cunda Adası sokakları (Bu sokaktan Aşıklar Tepesine çıkabilirsiniz)

























Rahmi Koç Müzesi / Taksiyarhis Kilisesi:

Rum Ortodoks Cemaati tarafından 1873 yılında inşa edilen  Kilise Rahmi Koç Tarafından müze haline dönüştürülmüş. Neo Klasik mimari uslubunda inşa edilen kilise, tek kubbeli, bazilika tipinde dikdörtgen planlı. Ayvalık ve çevresine has bir taş olan sarımsak taşından yapılmış kilisenin iki çan kulesi var fakat ancak bir tanesi günümüze kadar gelebilmiş. Kilise içindeki çan 2. Dünya Savaşı sırasında halka haber vermek için kullanılmış. Dünya'nın en büyük çanı olan bu çan bugün Bergama Müzesindeymiş.. Kilise'nin  iç mekanı bitkisel bitkisel ve geometrik motiflerle bezenmiş.

Kilise' nin geometrik tavan detayları



1927-1928 yılları arasında camiye çevrilen kilise, 1944 depreminde hasar görmüş. Neyse ki 1976 da Ayvalık çevresi ile birlikte doğal ve tarihi sit alanı ilan edilmiş ve Taksiyarhis Kilisesi de Korunması Gerekli Taşınamaz Kültür Varlığı olarak tescillenmiş.












Rahmi M.Koç tarafından 2011 de başlatılan resorasyon 2014 de bitmiş ve kilise Ayvalık Mustafa R. Koç Müzesi olarak halka açılmış.Taksiyarhis Kilisesi Cunda nın en önemli tarihsel yapısı olma özelliğini taşıyor. 







Taksiyarhis Kilisesi Cunda'nın en önemli tarihsel yapısı 

Müzede oyuncak arabalardan buharlı modellere kadar eski arabalar, bebek arabaları,ölçüm aletleri, sergileniyor.








Giriş ücreti 10 TL Bu arada Koç çalışanıysanız müzeyi ücretsiz gezebiliyorsunuz.






Müze çıkışında küçük bir kafe ve hediyelik eşya satan bir dükkan var. Aysun ve Ben alışveriş konusunda iyi bir ikiliyizdir. Aynı şeyleri severiz. O nedenle bıkmadan inceledik hediyelik eşya dükkanını da...

Bu arada müzenin hemen çıkış kapısına yakın konumlandırılmış zeytinyağı mengenesi dikkatimizi çekti. Aşağıda fotoğrafını gördüğünüz zeytinyağı mengenesi ilk defa 1. yy da Romalılar tarafından icat edilmiş. Öncelikle şarap ve zeytinyağı üretiminde kullanılmış. 15 yy ortalarında Gutenberg in icat ettiği matbaa makinesine de ilham vermiş.



İlk defa I. yy'da keşfedilen zeytinyağı mengenesi
Kiliseyi gezip, listemizdeki gezilecek yerlere bir çentik attıktan sonra ara sokaklarda geze geze aşıklar tepesine çıktık.Veeee ahhh o manzara....Ama manzaradan önce size yine Rahmi Koç tarafından restore ettirilen bir başka yapıyı ve Yel Değirmenlerini anlatmam lazım. 

Adanın ilk Yel Değirmeni 

Adada 1600-1650 yılları arasında kurulan yel değirmenlerinden ilki Aşıklar Tepesinde ve birazdan anlatacağım Agios Yannis Kilisesi nin batısında bulunmaktadır. Bu yeldeğirmeni dışında ada'nın kuzeydoğusunda iki, kuzeybatısında da bir ve en son yapılan ve limanın güneybatı kısmında bulunan yeldeğirmeni olmak üzere adada 5 tane yeldeğirmeni bulunmaktadır. Aşıklar tepesinde bulunan ilk değirmenin büyük olasılıkla manastıra un sağladığı tahmin edilmektedir.

Cunda adası'nın ilk yeldeğirmeni 

Dünün Agios Yannis Kilisesi Bugünün Necdet-Sevim Kent Kitaplığı

Aşıklar tepesinde bulunan manastırın ana kilisesi olan ve kuzeybatı kısmında bulunan Agios Yannis Kilisesi Edremitli iki keşiş tarafından Aziz Yahyaya atfen inşa edilip; Patrik Teodosios zamanında ve Fatih Sultan Mehmet'in İstanbulu fethinden hemen önce İstanbulda Fener Rum Patrikhanesine bağlanmış. Kilisede bulunan kitaplık 1835 yılından itibaren zenginleşmiş, dini kitaplar yanında 17. ve 18. yy kilise hukuku hakkındaki yayınlarla da ünlenmiştir. 1924 yılında yaşanan mübadele sonrası Şapel de zamanla tahrip olmuş.

 Bugün kütüphane olarak ziyarete açık olan Agios Yannis Kilisesi

Yıllarca harap bir şekilde kalan değirmen ve şapel Rahmi M.Koç tarafından retore ettirilerek 07.08.2007 tarihinde kütüphane olarak halka açılmış. Kitaplığa ilerleyen yaşı nedeni ile göz sağlığı bozulan ve "Göremediğime değil, okuyamadığıma üzülüyorum" diyen Necdet Kent'in ve eşi'nin ismi verilmiş. Necdet Kent'in oğlu Muhtar Kent babasından kalan 1300 den fazla kitabı bu kitaplığa armağan etmiş.

Agios Yannis Kilisesi/Necdet-Sevim Kent Kitaplığ

Kütüphaneyi gezdikten sonra hemen çıkışında bulunan minik kafede oturup muhteşem Ayvalık manzarasını seyrettik. Bu arada Aysunla bir nostalji yapıp mozaik pasta yedik. Bu arada içtiğimiz çay muhteşemdi. Bilemiyorum belki de yorulduk o nedenle çok iyi geldi ama o muhteşem Ayvalık manzarası karşısında çayın tadına doyamadık. Sanırım bir saate yakın oturduk.

Kütüphanenin çıkışındaki minik kafeden görülen muhteşem Ayvalık manzarası
Adanın sokaklarını geze geze tekrar meydana indik.

Ada'nın meydanında bulunan sayısız kafelerden biri

Hediyelik eşya tezgahları

Cunda Adasında mutlaka uğramanız gereken bir yer de adanın meydanında bulunan ve adanın simgesi haline gelmiş olan ve 150 yıldan daha eski olan ve ayvalığa özgü sarımsak taşından yapılan binada bulunan Taş Kahve. Taş kahvenin içine girdiğinizde ilk farkedeceğiniz şey yüksek, ahşap tavanı ve vitray camları. 
Giritte babası ile kahve işleten Hüseyin Bey mübadele sırasında babasını kaybeder ve annesi ile birlikte Cundaya yerleşir.1927 yılında da Taş Kahvenin bulunduğu binayı satın alır. Hüseyin Bey, oğlu Ali Barış 3 yaşındayken vefat eder. Kahveyi bugün 3 nesilden beri kahveci olan Ali Barış  işletmektedir. Hüzünlü bir hikaye ne yazık ki...
Maalesef Taş Kahve de fotoğraf çekemedim. Çünkü üzerinde çok kocaman bir tente var ve kahvenin tüm özelliğini ortadan kaldırmış. İlk gittiğimizde "herhalde burası değildir" diye düşündük. Sonra masa kenarlarında yazan "Taş Kahve" yazısını görünce anladık doğru yerde olduğumuzu...O nedenle kahvenin ruhunu yansıtacak bir fotoğraf çekemedim. Artık bir daha ki sefere....

Bu arada yolunuz Cunda Adasına düştüğünde meydanın sahil tarafında bulunan ve  Lokma İmparatoru Saki' nin  meşhur lokmasından tatmayı  unutmayın sakın. Yok böyle bir tat...Bu arada iki kişilik lokma fiyatı 5 Tl. İnanılmaz ama gerçek...Biz İstanbulda her şeyin 3 katını ödemeye alışkın olduğumuz için parayı verirken ısrarla "iki porsiyon "diye belirttik yine de.... Adam bize "15 TL" diye söylese normal gelecek... O kadar alışkınız fazla para ödemeye yani........


Lokma İmparatoru

Veeee Ayvalıkta 2. günün sonuna geldik. Bu arada özel olarak anlatılmayı hak eden 2 yer var ki onları ayrıca anlatacağım. Konakladığımız otel Butik Sızma Han ve iki gece yemek yiyip eğlendiğimiz Maksad'ı Muhabbet. Her ikisi de ayrı bir yazıyı hak ediyor. Maksad'ı Muhabbet Ayvalık ve Grup Tirhandil yazım ile Ayvalık Butik Sızma Han yazılarımı ayrıca okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Ayvalıkta 3. günümüz... Hadi bari bir plaja gidelim dedik. Fakat hava o kadar rüzgralıydı ki gittiğimize pişman olduk. O kadar dalgalı denizde yüzmek benim gibi küçükken boğulma tehlikesi geçirip sonra yüzmeyi silah zoruyla öğrenmiş biri için fazla atraksiyonlu geldi. O nedenle güneşlenmeyi tercih ettim,kitap okudum ve huzuru dinledim....Huzur "acaba buraya mı yerleşsen" dedi....

Ayvalıkta bir sürü plaj var. En meşhurları  Ayvalık'ın Küçükköy ilçesinde bulunan  ve ilçeye 8 km uzaklıkta bulunan Sarımsaklı, devamında bulunan Badavut, (Şahinkaya), kuzeyde bulunan Armutçuk, Cunda adası yolu üzerinde Duba mevkii ve Cundanın çevresindeki doğal plajlar.

Şeytan Sofrası

Ayvalık ilçe merkezine 8 km uzaklıkta bulunan şeytan sofrasına Sarımsaklıya doğru giderken Şeytan Sofrası tabelasını gördükten sonra yaklaşık 1 km lik bir yokuşu çıkarak ulaşabilirsiniz.

Yüksek bir kayanın tepesinde bulunan Şeytan Sofrası aslında eski bir lav birikintisidir. Buradaki ayakizi şeklindeki çukurun Şeytan'ın Ayak izi olduğuna inanılmaktadır.

Şeytan sofrasına mutlaka gün batımına yakın bişr saatte gidin ve gün batımını izleyin...



Şeytan Sofrasında Gün Batımı


Ayvalıkta Yapmadan Dönmeyeceğiniz 7 Şey

1-Ayvalık Sokaklarında amaçsızca gezin

2-Bir akşam Maksad'ı Muhabbet Ayvalıka gidin, muhteşem mezelerinden tadın, bence rakı için ve grup Tirhandil'in Yunanca ve Türkçe müzikleri ile eğlenin. ( Ama Maksad ı Muhabbete Ayvalığa ilk gittiğiniz gün gidin derim, ben çünkü ertesi gece tekrar gitmek isteyeceğiniz garanti)

3-Şeytan Sofrasında gün batımını izleyin...

4-Cunda Adasına gidin ve sevimli sokaklarında dolaşın, Taksiyaris Kilisesini/ Ayvalık Rahmi Koç    Müzesini ve Sevim-Necdet Kent  Kitaplığını gezin

5-Eski tadı vermediği söylense de Taş Kahve de kahve için

6-Lokma İmparatorundan lokma yiyin

7-Tekne ile adalari dolaşın

Veee geldik son güne...Sabah uyandık ve baktık hava yine rüzgarlı. Nasılsa arabamız var birazda dağ tepe gezelim dedik ve vurduk kendimizi yine yollara...Kozak yaylasını ararken Aşıklar Şelalesini bulduk...E bunlarda başka bir yazı'nın konusu olsun....

Arkadaşlarım çoook uzun yazdığımı söylüyorlar. Ne yapayım elimde değil tutamıyorum kendimi...Aklıma geleni yazıyorum...Seviyorum yazmayı...

Bu arada Ayvalık fotoğraflarımı instagram sayfamdan takip edebilirsiniz
















.