10 Haziran 2016 Cuma

BURGAZ ADA



Doğma büyüme İstanbullu olup, üstüne üstlük tüm dünyayı gezmeyi kendine vazife edinmiş bir insan olarak bir de Erenköyde oturup, halen Burgazadaya gitmemiş olmak kesinlikle benim ayıbım.

Büyükada ve Heybeli adaya bir çok kez gitmeme rağmen, Burgaz adaya gitmek bir türlü kısmet olmamıştı. Gidememiş olmamın biraz da hafta sonu adalara gitmenin akşam trafiginde adım adım Boğaz Köprüsünü geçmek gibi bir şey olmasından, vapurların kalabalıklığından, deniz otobüsünün her aklınıza estiği saatte olmamasndan kaynaklanan bir sürü sebebi var. Neyse bu haftaya kısmetmiş sonunda gittim. Sevgili arkadaşım Aysunla konuşurken birden aklımıza geldi program yaptık ve yola çıktık.


Burgaz adaya hafta içi Kabataştan kalkıp Kadıköy, Bostancı üzerinden Kınalıada, Burgazada, Heybeli ada üzerinden Büyükadaya giden şehir hatları vapuru ile gittik. Bu güzergahı takip eden ilk vapur saba 06.50 de sonra 08.30 dan itibaren 11.30 a kadar bir saat ara ile vapur var. Daha sonra da var ama gerisini şehir hatlarının sayfasından bakabilirsiniz. Çünkü biliyorsunu tarifeler yaz, kış, hafta içi, hafta sonu değişebiliyor.


Yunanca adı Antigoni olan Burgazada 2 km genişliğinde Prens adalarının 3. büyük adası ve İstanbul 'un Anadolu yakasına 3 mil uzaklıkta.

Ada önce büyük İskender'in generali, Demetrios'un babası olan Antigone'nin adaya yaptırdığı ve kendi adı verilen kalenin adıyla anılmış sonra Yunanca kale/burç anlamına gelen Burgaz (Pyrgos) adını almış. Adanın en yakınındaki Heybeliada ile arasında 1 km lik bir boğaz var.
Burgazada da gezmek için bisiklet kiralayabilirsiniz. Ya da faytonla gezebilirsiniz. Ama yok ben böyle iyiyim illa her yere ayağım değsin diyorsanız, yürüyerek çok rahat adayı dolaşabilirsiniz.


Adanın sevimli küçük meydanı hemen kucaklıyor sizi



Biz başladık ada sokaklarında dolaşmaya... Evlerin şirinliği, çiçeklerin güzelliği hemen içine alıyor insanı.

Ada evleri





Beni çocukluğumun tasasız anılarına götüren mine çiçekleri


Adada görülecek yerlerin başında Sait Faik Müzesi geliyor. Usta yazar Sait Faik Abasıyanık'ın hayatının büyük bir kısmını geçirdiği ve en tanınmış eserlerini yazdığı evi kendisinden sonra ölen annesi Makbule Abasıyanık tarafından 08 kasım 1954 de düzenlenen bir vasiyetname ile müze olarak kullanılmak şartı ile Darüşşafaka ya bağışlanmış.

3 katlı müzeyi mutlaka gezmenizi öneririm. Müzenin bahçe kapısının önünde yerde Sait Faik'in bir sözü yazıyor. Benim gibi koşulsuz sevgiyi arayan, etrafına vermeye çalışan biri için çok anlamlıydı. Daha girişte mest oldum zaten. Diyor ki usta yazar ''Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak herşey''...



Evin giriş katında duvarlarda Sait Faik'in eserlerinden bölümlerin olduğu salon ve yemek odası var. Üst kattaki çalışma ve yatak odasını gezerken sanki bir saat önce Sait Faik oradaymış gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Öldükten sonra arkasında eser bırakan insanların hiç ölmediklerini bir kez daha anladım. Beni en etkileyen yerlerden biri de çatı katındaki mektup odası idi. Sait Faik'in arkadaşarına (mesela Nazım Hikmete mesela Bedri Rahmi Eyübogluna) yazdığı mektuplar ve kendisine gelen mektuplar sergileniyordu. Mektup yazmak da eskilerde kalmış, unuttuğumuz alıskanlıklardan biri. Sait Faik diyor ki '' İnsan sevdiği insana mektup yazmak için bu saatte kalkmalı ve bir kır kahvesine gitmelidir.''


Müzede bir de Sait Faik'in kitaplarının ve üzerinde sözlerinin yazıldığı magnetlerin satıldığı küçük bir de satış ofisi var. Ben daha önce ben de olan fakat kimbilir kime verip geri alamadığım, eksik olan kitabı ''Son Kuşlar''ı ve evin girişinde yerde yazan sözlerin yazılı olduğu magneti aldım.





Müzeden çıktıktan sonra ada sokaklarını turlamaya devam ettik. Adanın en dikkat çeken yapıların dan biri de Takımağa sokağındaki Aziz Vaftizci Yahya ya adanmış Ayios İoannis ( Aya Yani) Kilisesi. Tarihi kaynaklarda Ortodoks Kilisesi patriklerinden Metodios'un adadaki bir mahzende yedi yıl hapsedildiği ve Ayios İoannis Kilisesinin bu mahzenin üzerinde yapıldığı yazılmaktadır.







Aya Yani Kilisesi 




Adada ayrıca Cennet yolunun hemen altında bulunan Aya Yorgi Kilisesi 19 yy da yapılmış ve 3 çanı ile meşhurmuş. Manastır ise daha aşağıdaki yamaçta yer almaktadır.

Adanın güney kıyısındaki dik bir yamaçta bulunan Bayraktepe 176 m yüksekliğinde. Bu tepede bulunan Hristos manastırı Makedonyalı Basil tarafından 865 866 yılları arasında yaptırılmış.


Bunların dışında adada 2 kilise ve bir ayazma var.

Adanın bana göre etkileyici yapılarından bir diğeri ise Mimar Burhan Ongun tarafından 1953 yılında İstanbulun fethinin 500 yıl anısına yaptırılan Burgazadası camiidir. Burgaz adanın doğusunda dik bir set üzerine yapılmıştır.


Burgaz Ada Camii 


Adada ayrıca Cami ve kiliselere ek olarak sinagog ve bir Cem Evi de var. Bu da bize adaların İstanbul 'un bir uzantısı olarak ne kadar kozmopolit bir kültürü olduğunu gösteriyor.






Ada sokaklarını arşınlarken tarihi yapıların yanında özellikle adanın Heybeliada ve Kaşıkadası tarafına bakan tepelerin eteklerindeki mehtap ve gönüllü sokaklarında harika eski ada evleri ve köşkleri var.



Sokaklarda yürürken özellikle son zamanlarda İstanbul da unuttuğumuz bir şeyi, huzuru keşfettik. Zaman mefhumu olmadığı için kendinizi özgür hşssettiğiniz sessiz sokaklar, rengarenk açmış begonviller, zakkumlar, beni çocukluğumun tasasız anılarına götüren rengarenk mine çiçekleri ve ortancalar hepsi sanki zaman da bir yerde hayat durmuş da siz öylece renklerin ortasında kaybolmuşsunuz gibi bir duygu yaşatıyor. Bir köşeyi dönüyorsunuz aniden 3 tane serbest dolaşan atla karşılaşıyorsunuz mesela...Alışkın olmadığımız için bir an ürksek de sokak sakinlerinden biri ''korkmamızı insana alışkın olduklarını'' söylüyor...Biraz ürkerek de olsa burnunun dibine girip fotoğrafını çekiyorum atın ama O yerdeki yaprakları yemekle meşgul tınmıyor gibi. O da zaman da bir yerler de donmuş sanki...


Sanırım adada dolaşmadık sokak bırakmadık. Bu arada tepede öğretmenevinden görünen manzarayı kaçırmamanızı öneririm. Biz hem bir kahve içtik hem de manzarayı doya doya seyrettik.

Adanın güneşin batışının en güzel görüldüğü yerlerden biri de adanın batısında yer alan Kalpazankaya mevki. Yürtüyerek çıkabildiğiniz gibi faytonlarla da çıkabilirsiniz. Ada tarihinde Türkiye'nin ilk kalp parasının burada basıldığı ve adını da buradan aldığı söylenmektedir.



Ayrıca adada 1928 yılında kurulan Burgaz Adası Sanatoryumu var.



Gezinin yeme içme kısmına gelince gitmeden önce bloglardan araştırdığım kadarı ile kahvaltı için en çok önerilen yerler kıyıdaki fincan kafe ile ada keyf. Bunun yanında kıyıda kahvaltı edebileceğiniz bir sürü küçük restaurant var. Biz hadi millet çok övüyor dedik ve biraz da İstanbuldaki fincan kafe zincirinin devamı olacağını düşünerek o kadar yer arasında aradık taradık ve fincan kafeyi bulduk. Kendisi iki bina arasında sıkışmış olduğu için ilk baktığınızda görünemeyebiliyor.


Sanırım İstanbulda ki fincan ile bir alakası yok burasının ( Varsa da acil önlem alınsın çünkü İstanbuldaki fincan kafenin alıştığımız servisi burada yok) Öncelikle servis çok zayıf ve inanılmaz yavaş. Serpme kahvaltı ile kahvaltı tabağı arasında neredeyse hiçbir fark yok. ( Önümüzdeki masa serpme kahvaltı istedi aynı şeyler bize bir tabakta onlara ayrı ayrı tabaklarda geldi yani bir fark yok.) Biz kahvaltı tabağı alalım dedik. Domatesler ve salatalıklar bir gün önceden dilimlenmiş taze değildi. Neyse takılmayalım dedik. Sonunda hesap istedik. Garson geldi "58 TL" dedi. "Neden adisyon yok hesap böyle mi gelir " dedim. Lütfen adisyonu getirdiler. Hesabı ödedikten sonra 3 kere fiş istedim. En sonunda kasada sahibi mi olduğunu anlayamadığım bir bayan geldi ve "yazar kasa bozuk akşam gelirseniz veririz" dedi. Sabrım iyice taşmıştı. Parasında ya da fişinde değilim ama bence bir yerde yemek yiyorsanız orada çalışanların size davranışları o yerin kalitesini gösterir. Fiş almakta ısrar edince de kasada ki bayan bir sürü laf söyledi. Dnlemedim bile. Biz dükkandan çıkarken halen arkamdan söyleniyordu. Ne diyeyim umarım bir gün bir maliyeciye falan denk gelir. Neyse kısaca Burgaz adada gidilmeyecek tek bir yer var o da fincan kafe. Benden söylemesi....


Biz geç kahvaltı ettiğimiz ve kronik rejimde olduğumuz için öğle yemeğini atladık ama kıyıda Barba Yani ve Antigoni yemek yenilebilinecek güzel ve sevimli restaurantlar olarak göze çarpıyor.


Hava çok rüzgarlı olduğundan çok geçe kalmadan dönmek istedik ve vapur beklerken kapanışı da kıyıda Ergün pastanesi'nin meşhur milföy pastası ile yaptık. Gerçekten inanılmaz güzeldi. Ayrıca garsonlar çok hızlı ve güleryüzlü.


Görülecek yerler listemden bir yer daha eksiltmiş olmamın huzuru içinde Kadıköy vapurunu bekleyen arkadaşıma veda edip Bosytancı vapuruna bindim.

Vapurda giderken müzeden aldığım Sait Faik'in kitabı ''Son Kuşlar''ı tekrar okumaya başladım. Eski bir dost gibi bazılarını hatırladığım cümleler, sıra sıra dizildiler gözlerimin önüne...Sait Faik kitaplarını okuyanlar bilirler. Burgaz ada ile ilgili bir sürü tasvir vardır. O kadar gerçektir ki adayı dolaşırken farkedersiniz kitapta anlatilan ile aynı deniz,aynı çiçekler köşedeki manavın, çarşıdaki esnafın , ağlarını toplayan balıkçının ve hatta yeni tutulmuş balıkların aynı olduğunu....

.............

İki kadehcik rakı Mercan Usta ile...Mercan Usta ile bir yer iskemlesinde, bir ceviz ağacı altında, bir öğle sonu sohbeti...Mercan Usta ile herhalde şu saatte kapamış olduğu dükkanında, balıklar, canavarlar, çarkıfelekler, beyazlar ve siyahlar, ceviz tahtaların envai ( çeşidi) hakkında bir konuşma...Sait Faik "Son Kuşlar /Gün Ola Harman Ola".....


Gezin Burgaz Adayı ve kulak verin Sait Faik in cümlelerine ....





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder